Dil bir milletin hafızasını, imanını, irfanını kültürünü ifade eden geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran önemli bir araçtır. Bir dili anlaşılmaz kılmak belki o millete yapılacak en büyük suikasttır.
Bir şeyin tanınması için öncelikle tanımının çok iyi yapılması gerekmektedir. Onun için Osmanlıca’yı anlamak için tanımının iyi yapılması gerekiyor. Ayrıca Osmanlıca mı, Osmanlı Türkçesi mi? Hangisi daha doğru bir isimlendirme oluyor?
Peki, nedir Osmanlıca? Osmanlıca demek doğru mudur? Osmanlıca Türkçeden ayrı bir dil midir? Osmanlı döneminde konuşulan Türkçe midir? Edebi Türkçe midir? Bazılarının dediği gibi Türkçenin İslâmileştirilmiş hali midir? İslâm harfleri ile yazılan bir Türkçe midir? Günümüz Türkçesini İslâm harfleri ile yazdığımız zaman Osmanlıca olur mu? Öncelikle şuna karar vermeliyiz; Osmanlıca bir konuşma dili midir? Yoksa bir alfabe meselesi midir?
Herkesin bu sorulardan birinin veya birkaçının cevabının Osmanlıca’nın tanımı olabileceğini söylediğinizi duyar gibi oluyorum. Osmanlıca bin senelik Türk İslâm tarihinin, kültürünün, medeniyetinin, biliminin, felsefesinin oluşturduğu, İslâm harflerini alfabe olarak kabul etmiş bir milletin konuşma ve yazı dilidir. Osmanlıca muhteva ve şekil itibariyle birbirinden ayrılmaz üç unsurdan oluşuyor. Osmanlıca’nın elbisesi İslâm harfleri, vücudu kelimeler, ruhu kelimelerin manalarıdır.
İlhan Ayverdi bir yazısında: “Dil taşıyıcıdır; bir milletin kültürünü, sanatını, îmânını, düşünüş sistemini, yaşayış özelliklerini, sâhip olduğu değerleri dünden bugüne taşıyan kutsal bir nehir gibidir…” demektedir. Osmanlıyı anlamak için onun anlaşma dili olan Osmanlı Türkçesini anlamak zorundayız.
Osmanlı araştırmalarında etkili ve yetkili bir isim olan İlber Ortaylı bir yazısında Osmanlıcayı şöyle tanımlar:
“Osmanlıca, Avrupa dillerindeki Ottoman, Osmanisch kelimelerinin yanlış çevirisidir. Bir dönemi ve bir üslubu nitelendirmek için yanlış kullanılan sıfat, üstelik bir de isim haline getirilip kavramlaştırılmış ve bilgisizce bir kimlik kompartımanına dönüştürülmüştür. Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz, Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Her dil asırdan asıra bazı değişiklikler geçirir ama bu durum ayrı bir dilden söz etmeyi gerektirmez. Nihayet anneannemizle dedemizin mektuplaşma dilidir. Birçoğumuzun bu mektupları okutmak için ümmi köylüler gibi adam aradığı gerçektir.”
Mesele sadece Osmanlıca harflerini öğrenmekle de sınırlandırılamaz. Osmanlı medeniyetini, ilmini, irfanını bilmeyen Osmanlıcayı tam olarak okuyamaz. İslâm kültürüne yeterince hâkim olmadan, herhangi bir Osmanlıca metni tam olarak okuma imkânı yoktur; çünkü harfleri tanısanız da, eğer o kelimeyi bilmiyorsanız, okuyamaz, dolayısıyla da anlayamazsınız.
Hilmi Yavuz bir yazısında bu konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Elbette mesele sadece Osmanlı harflerini öğrenmekle sınırlanamaz. Osmanlı paleografyası, Osmanlıcaya giriş için gerekli, ama yeterli değildir. Dile yeterince hâkim olmadan, herhangi bir Osmanlıca metni okumak imkânı yoktur çünkü. Harfleri tanısanız da, eğer o kelimeyi bilmiyorsanız, okuyamaz, dolayısıyla da anlayamazsınız. Osmanlıca kurslarında ders veren öğretmenler, bu meselenin hiç şüphesiz, farkındadırlar.”
Osmanlıca adıyla günümüz de kabul göre Osmanlı Türkçesi özellikle Arapça ve Farsçadan etkilenmekle birlikte özgün bir dil olarak gelişimini sürdürmüştür. Günümüz Türkçesinin de ana kaynağı durumundadır.
Attila İlhan Osmanlıcanın tanımını şöyle yapar: “Osmanlıca, Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dil, Arapçadan da, Farsçadan da yararlanmış, ama ikisi de olmamış; yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler!” Osmanlıca’nın özgün bir dil olduğunu yapay bir dil olmadığını ifade eder.
Aslına bakarsanız herkesin bir Osmanlıca tanımı var. Bu tanımları kişilerin dünya görüşleri şekillendirmektedir.
Bir kısım insanlara göre Osmanlıcadır; çünkü Osmanlı dönemine aittir günümüze ait değildir. Bir kısım insanlara göre İslâm yazısıdır; çünkü alfabesi İslâm yazısıdır. Bazıları edebi dil der; çünkü zevk-i selimi Osmanlı Türkçesinden zevk alır. Bazılarına göre Osmanlı Türkçesidir; çünkü Osmanlılar döneminde kullanılmış, zamanımızda ise geçerliliğini yitirmiştir. Bizim anladığımız ise şudur: Osmanlıca’nın iki yönü vardır. Birisi dili, diğeri elifbası… Dili itibarıyla Edebi Türkçeyi, yazısı itibarıyla Kur’an harflerini ifade eder.